“Kamuoyunu ölçmekle o kadar meşgulüz ki, onu şekillendirebileceğimizi unutuyoruz. İstatistikleri dinlemekle o kadar meşgulüz ki, onları yaratabileceğimizi unutuyoruz." Bernbach
13 Ekim 2013 Pazar
Nostalji Köşesi -5- " Cola Turka- New York'ta bir morning "
12 Ekim 2013 Cumartesi
The Economist reklamları
Meşhur "The Economist" reklamlarından bahsetmek istedim. David Abbott iş basın ilanlarına geldiğinde tam bir dahi ve belki de sektörün en iyisi, yukarıdaki reklamı da çok ince bir hamleyle reklamcılık tarihinin en iyi reklamları arsına sokmuş. "I never read The Economist" yani "The Economist'i hiç okumam." Burada her şey çok sıradan hatta reklamı yapılan The Economist dergisi için negatif bir söylem, fakat altındaki küçük puntolarla bu cümlenin kime ait olduğunu belirten yazı işin rengini bir anda değiştiriyor. "Management trainee, Aged 42" yani "Yönetici adayı, Yaş 42", bir yönetici adayının okulu bittikten sonra bu pozisyona başladığı düşünülürse 42 yaşın MT olmak için çok geç bir yaş olacağı ortadadır. Yani bu lafı söyleyen kariyerinde başarısız olmuş ve geç kalmış birisidir. Dergiyi okuyanların başarılı profesyoneller olduğu vurgulanıyor. The Economist reklamlarını incelemenizi tavsiye ederim.
Etiketler:
advertising,
basın ilanı,
David Abbott,
reklam,
the economist
Chivas Regal Babalar Günü reklamı
Daha önceki bir yazımda David Abbott'tan bahsederken Chivas Regal için hazırladığı reklamdan da bahsetmiştim. Yazmaya tekrar başlayınca bu güzel reklamı bir de ana dilimizde yazmak istedim. Bu reklamın reklamcılık tarihindeki en güzel, en uzun yazılmış ve en duygusal basın reklamlarından birini olduğunu söylemek isterim. Belki siz de babanıza hediye alırken yanına biraz buradan yardım alıp biraz da kendi duygularınızı katarak yazdığınız bir not ekleyip hediyenizi daha güzel bir hale getirebilirsiniz.
BABAMA,
Seni hayatım boyunca tanıdığım için
Bir zamanlar kırmızı bir bisiklet beni
sokağın en mutlu çocuğu yaptığı için
Çimlerde kriket oynamama izin verdiğin
için
Mutfakta belinde bir havlu sarılıyken dans
ettiğin için
Çek defterin benim için her zaman yoğun
olduğu için
Evimiz her zaman kitap ve kahkaha dolu olduğu için
Küçük bir çocuğun rugby oynamasını seyretmek için sayısız
Cumartesi sabahından vazgeçtiğin için
Benden hiçbir zaman çok şey beklemediğin ama çok azla kaçmama da
izin vermediğin için
Ben yatağımda uyurken masanda oturup çalıştığın sayısız gece için
Arılar ve kuşlar hakkında konuşarak beni hiçbir zaman
utandırmadığın için
Cüzdanında bursumla ilgili solmuş bir gazete parçası taşıdığını
bildiğim için
Ayakkabımın topuklarını da en az burnu kadar parlatmamı sağladığın
için
Doğum günlerimi 38 seferin 38'inde de hatırladığın için
Görüştüğümüzde hala bana sarıldığın için
Anneme hala çiçek aldığın için
Saçındaki akların normalden fazla olması ve buna neden olanların
kimler olduğunu bildiğim için
Harika bir büyükbaba olduğun için
Karıma ailenin bir parçası olduğunu hissettirdiğin için
Sana en son yemek ısmarladığımda Mc Donalds'a gitmek istediğin
için
Sana ihtiyacım olduğu her zaman yanımda olduğun için
Bana kendi hatalarımı yapma fırsatı verdiğin ve bir kez bile
" Sana söylemiştim." demediğin için
Hala sadece okurken gözlüğe ihtiyacın varmış gibi davrandığın için
Sana gerektiği kadar sık teşekkür ederim demediğim için
Çünkü bugün Babalar günü!
Çünkü, eğer sen bir Chivas Regal'i hak etmiyorsan başka kim
edebilir ki!
Nostalji yaparken...
Bir hızla nostalji köşesi adı altında eski reklamları yazmaya başlayınca bu reklamları ne kadar özlediğimi fark ettim. Zaten televizyon seyretme oranının özellikle gençler arasında son derece azaldığı bu dönemde reklamların eski yaratıcılığından ve çekiciliğinden uzak olduğunu düşünüyorum. Nostalji köşesinde yazdığım ve yazacağım reklamlar çıktığı zaman kanalı değiştirmez ve bu reklamları seyrederdik. Televizyon reklamcılığı artık yaratıcılıktan uzak ve sadece bilgi verici bir hale geldi. Zaten reklamların çoğu da GSM operatörlerinin kampanya reklamları veya tanıtıcı ürün reklamları oluyor. Mesela "Sucu çocuk" gibi bir banka reklamını en son ne zaman seyrettiğimi hatırlamakta güçlük çekiyorum. Ben de reklamlar hazırlanırken pazar araştırmalarından, anlık reyting verilerinden vs. faydalanıldığını biliyorum. Fakat sayfadaki Bernbach'tan yaptığım alıntıya bakarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Şahsi görüşüm TV reklamlarının etkisinin son derce azaldığı ve azalmaya devam edeceği yönünde ve bu gidişatı değiştirebilmek için benzer reklamlar yapmak yerine risk alarak daha yaratıcı işler ortaya konması gerektiğini düşünüyorum. Reklamlarda ünlü isimlerin kullanılması elbette ki iyi bir seçenek ve çok iyi sonuçlar verdiği de oluyor fakat bu bütçelerle daha farklı işler yapmak da mümkün gibi geliyor.
Nostalji Köşesi -4- " Çok oluyoruz- Mavi "
Mavi'nin büyümesinin hızlandığı ve dünyaya yayılmaya başladığı yıllarda çekilen bu reklam çok dikkat çekmişti. Bu reklam çoğu Ali Taran işinde olduğu gibi iddialı laflar ediyor. Ali Taran halkın nabzını iyi yakalıyor ve vurucu sloganı da buluyor. Bunun yanı sıra rakip olarak yabancı bir markayı seçerek insanların Mavi'yi daha da sahiplenmesini sağlıyor.
Reklamda dünyaca ünlü marka ile Mavi'nin kumaşları aynı yerden aldıklarından, iki markanın da Türkiye'de üretildiğinden hatta Mavi'nin dikişlerinin daha iyi bile olduğundan ama fiyatının o dünyaca ünlü markaya göre daha ucuz olduğundan bahsediliyor. Anlatılmak istenenler güzel bir mizansenle anlatılıyor. "Aynı malı deme George" kalıbı o zamanlar baya popüler olmuştu sanırım.
Benim sevdiğim bir reklam ve o tarihlerde Mavi'nin konumlandırması yapılırken oldukça etkili olmuştu. Günümüzde Mavi Jeans dünyaca tanına bir marka ve reklamlarında artık Adriana Lima, Barbara Palvin vs. gibi dünyaca ünlü mankenler ve Kıvanç Tatlıtuğ gibi gerek ülkemizde gerekse Ortadoğu'da çok sevilen bir oyuncu oynuyor lakin ben bu reklamı tercih ederim ve şu anda kalite olarak dünyaca ünlü diğer markaya göre nerede bilemiyorum ama fiyatların birbirine çok yaklaştığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Etiketler:
Ali taran,
çok oluyoruz,
Mavi jeans,
reklam
10 Ekim 2013 Perşembe
Jill Çorapları Vakası
Çok büyük bir bütçe ve büyük bir prodüksiyonla çekilmiş reklam tarihimizin en önemli reklamlarından biri Jill çorap reklamları, ama bir önceki yazıda bahsettiğim “4P” mevzusu biraz göz ardı edilmişti.
Böylesine etkili bir reklamla piyasaya giren Jill çorapları
bir anda inanılmaz satılıyor ve talep karşılanamıyor, çoğu yerde çorap
bulunamıyordu. Sorun 1: Dağıtım.
Yeni bir üretim teknolojisiyle üretilip çok ince ama
kaçmayan bir çorap olduğu iddia edilen Jill çorapları beklentiyi karşılayamıyor.
Ürünü bir kere alan bir daha almıyordu. Sorun 2: Ürün
Fiyatlama da bir sorun yoktu ve tutundurma faaliyetleri de
müthişti. O devrin en büyük ajanslarından biri olan Ada ajansın bu reklamı
hazırladığını sanıyorum. “Reklamın Sokak Çocuğu” adlı reklamcılığın en önemli
isimlerinden Ersin Salman’ı anlatan kitaptan(ki tavsiye ederim) hatırladığım
kadarıyla ürünün üretimi yetişmediği için ajans reklamı ürünü hiç görmeden
hazırlamıştı. Seslendirmesini Halit
Kıvanç’ın yaptığı ve çok iddialı sloganlarla piyasaya giriş yapan Jill markası,
belki de bu büyük reklam kampanyasının altında daha da ezilmişti.
Dediğim gibi pazarlama karması unsurları arasında bir denge
yakalanamazsa başarılar uzun vadeli olamaz. Jill çorapları da ne yazık ki çok
uzun ömürlü olamadı. Ama reklamı, reklam tarihimizde yerini aldı.
Etiketler:
4p,
Ada ajans,
dağıtım,
Ersin Salman,
jill çorap,
pazarlama,
reklam,
tutundurma
Nostalji köşesi -3- " e-kolay ve Kemal Sunal "
Rahmetli Kemal Sunal’ın oynadığı bu reklam filmi
yayınlandığı dönemde çok ses getirmişti. Kreatif direktörü Serdar Erener,
yönetmeni ise Sinan Çetin olan bu reklam filmi Kemal Sunal’ın oynadığı ilk ve son reklam filmi sanırım. Sinan Çetin, Kemal Sunal’ın oynadığı son film olan
Propaganda’nın da yönetmeniydi. İnternete girmenin son derce zor ve pahalı
olduğu bir dönemde “e-kolay” adı üzerinde bunu kolaylaştırdığını ileri sürüyordu.
Reklamlar etkili olmuştu fakat ürünün kullanım safhasında yaşanan bazı
aksilikler e-kolay’ın bu hızlı başlangıcı sürdürmesini zorlaştırmıştı.
Pazarlama ile ilgilenen herkesin bildiği “4P” burada önem
kazanıyor. Yani ürünün, fiyatın, dağıtımın ve tutundurmanın belli bir
standartta olması gerekiyor. Bu unsurlar arasındaki dengeyi yakalayamazsanız
başarınız kısa vadeli olacaktır. Bu duruma örnek olarak daha sonraki bir
yazımda “Jill” çoraplarından bahsedeceğim.
Etiketler:
4p,
ekolay,
internet reklamı,
kemal sunal,
pazarlama,
reklam,
sinan çetin
Nostalji köşesi -2- " Yapı Kredi -This is a bank- "
Günümüzde bankacılık sektörünün kullandığı teknolojik enstrümanlar hepimizin malumu, fakat bu reklamın çekildiği yıllar da telefon bankacılığı bile yeni yeni kullanılmaya başlanıyordu.
"-What is this? - This is a X " kalıbı ise İngilizce bilen bilmeyen herkesin bildiği bir kalıptır. Telefon bankacılığını anlatmak için bu kalıbı ve o dönemlerde çoğu şirketin çalışanlarını mecbur edip gönderdiği İngilizce kurslarını kullanmak ise bence çok akıllıca bir seçim olmuş. O dönem reklam oldukça popüler olmuştu. Öğretmen rolündeki usta oyuncu Suna Selen çok iyi, Recep rolündeki oyuncu ise gerçekten rolüne cuk oturmuş diyebilirim. Yapı Kredi'nin o zamanlar teknolojiyi ön plana çıkaran reklamlarından ilkiydi sanırım ve çok iyi bir başlangıç olmuştu.
Etiketler:
banka reklamı,
nostaljik,
Recep bey,
reklam,
this is a bank,
yapı kredi
9 Ekim 2013 Çarşamba
Nostalji Köşesi -1- " Garanti Bankası- Sucu çocuk" "Water boy"
Biraz da Türkiye'ye dönüp ülke reklamcılığının önemli reklamlarını hatırlayalım. Garanti Bankası için çekilen bu reklam eminim reklamcılıkla ilgilenen herkesin aklındadır. Kreatif direktörü Serdar Erener, yönetmeni 2004 yılında kaybettiğimiz en önemli reklam yönetmenlerimizden Ali Tara olan 1995 yapımı bu reklam filminin müthiş müzikleri ise Eurovision sinyal müziği "Çoban yıldızı" ve "Mesaj" gibi harika enstrümental parçaları da bestelemiş olan büyük usta Melih Kibar'a aittir. Bu reklamın beni en çok etkileyen yanı müziği olmuştur. Ama fikriyle, müziğiyle ve çekimiyle harika bir uyumun yakalandığı ortadadır. Zamanının çok ötesinde olan bu reklam filmi reklamcılık tarihimizde önemli bir yere sahip olacaktır.
TV ad "Water boy" was prepared for Garanti Bank. Water boy is slowly expanding his business, he is always polite and provides a good service. He is innovative in his own way. I think music is the key factor that this ad won great success. Composer is Melih Kibar, you can listen his other works in Youtube. I think you will love it. Creative director Serdar Erener, Director Ali Tara, 1995.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)